​Akıllı Telefonu Yerine Eski Nokia Kullanan Adamın Hikayesi

Akıllı telefonların hayatımızı bu denli istila ettiği bir dönemde, Ferrari’sini satan bilge misali, akıllı telefonunu bırakıp eski, plastik, tuşlu bir Nokia telefon kullanmaya karar veren dijitalcinin hikayesini okumaya ne dersiniz?

10 pound değerindeki siyah plastik Nokia telefonumu cebimden çıkardığımda pek çok farklı tepki ile karşılaşıyorum, ancak tepkilerin hiçbirini ‘etkileyici’ olarak nitelendiremem. Aldığım tepkiler genellikle, “Şaka mı?”, “O şey ne kadar eski?” ve “Hadi canım, bunları hala üretiyorlar mı?” gibi sorulardan oluşuyor.

Bu tür soruları, haftalık bazda, inanamama ve şaşkınlık içeren bakışlar eşliğinde alıyorum. Sanki akıllı telefona sahip olmamak, aklımı yitirmişim anlamına geliyormuş gibi… Ancak geçtiğimiz hafta, bu konuda yalnız olmadığımı farkettim: Film yıldızı Eddie Redmayne de akıllı telefon kullanmayı bıraktığını açıkladı. ‘Aptal telefona’ dönmek sandığınız kadar aptalca bir hareket olmayabilir.

Eddie’nin, iPhone’unu eski moda bir telefon ile değiştirmesinin sebebi, sürekli olarka maillerini kontrol etmeyi bırakıp ‘anı yaşamak’ istemesiymiş. Tıpkı benim gibi. Ve bu, gerçekten de çok rahatlatıcı bir duygu.

Geçtiğimiz Ağustos ayında iPhone’um iki kere bozuldu ve Apple, yeni bir telefon vermeyi reddetti, çünkü daha önce başka bir tedarikçiden ekran değişimi yaptırmıştım. Telefonumun bozuk olduğu süre zarfında ise ucuz bir Nokia aldım ve zamanla aslında ne kadar da hoşuma gittiğini farkettim.

Önceleri, özellikle iş toplantılarında, ona sahip olduğumun fazlasıyla farkındaydım. İşimin bir bölümü lider markalar ve ajanslarla dijital medya konularını oluşturuyor. Ayda iki milyon sayfa gösterimi olan websitemiz hakkında konuşurken bir anda 2 yaşındaki çocuğumun oyuncağına benzeyen bir telefon üzerinden arama yaparken buluyordum kendimi.

İnsanlara iPhone’um bozulduğu için bu telefonu almak zorunda kaldığımı açıklardım. Bir yandan da sosyal medyadan uzak olmanın getirdiği özgürlüğün tadını çıkarttığımdan bahsederdim. Bunu bir reklam konferansında açıkladığımda ise o kadar çok insan bununla ilgili tweet attı ki, kendimi radyoda röportaj verirken buldum: “Evet, doğru, artık bir akıllı telefonum yok.”

Akıllı telefon olmadan yaşamak aslında düşündüğünüz kadar zor değil. Küçük Nokia telefonum üzerinden sms atabiliyorum, bir feneri var ve bataryası 1 hafta dayanıyor. Seyahat ettiğim zamanlarda şarja ihtiyaç duyduğum takdirde ise herhangi bir bayiiden yeni bir telefon satın alıyorum. Bu tıpkı Jack Reacher’ın kıyafetlere olan bakış açısı gibi.

Telefonumu düşürdüğüm zaman ise sadece parçalara ayrılıyor; herhangi bir kırılma oluşmuyor, ben ise onu yalnızca tekrar biraraya getiriyorum. Ancak çoğu zaman düşürmüyorum, zira sürekli onu elimde tutmuyorum.

Tabii sosyal medya ve e-posta olmadan devam edemem, ancak şu ana kadar yalnızca 100 pound değerinde bir iş kaybettim, bu da beni finansal açıdan zorlamadı. Ne zaman online olup olmadığımı ben belirler oldum. Bu, tıpkı kalabalık bir kenti bırakıp şehir dışına gitmek gibi, rahatlatıcı bir duygu.

Özlediğim şeylerden biri, telefonumda kamera olmaması. Bir de ilk başlarda haritamın olmaması canımı sıkıyordu, ama şimdilerde gideceğim lokasyonu evden çıkmadan önce laptopum üzerinden kontrol ediyorum. Zaten etrafta akıllı telefonu olan bir dolu insan var, ofislerde ise bilgisayarlar.

Hepimiz sürekli olarak artan, modern bir dijital iletişim teknolojisi spirali içerisinde sürüklenip gidiyoruz. Bu başlı başına bir delilik. Her sonbahar kameranızı bir tık iyileştirmenin getirdiği anlamsız ihtiyaç, gayet düzgün bir şekilde çalışan bir cihazı tamamen yenilemenize sebep oluyor.

Ekran ise bir başka konu. Kabul edelim, akıllı telefonunuzun ekranı çoğu zaman çatlıyor – bu neredeyse markanın bir işareti haline gelmiş. Tasarımı taze tutabilmek ve daha fazla bileşen ekleyebilmek adına parmaklarınız ile mükemmel uyum sağlayan ‘pebble’ tasarımından daha ağır, daha sert köşeli bir şekle geçildi. İnsanlar da doğal olarak daha çok düşürür oldu.

Başka nerede sürekli olarak çatlayan bir ekranı tolere edersiniz ki? Arabanızın ön camı düzenli olarak çatlasa, mesela? Ya da çatlak bir TV ekranına tahammül edebilir misiniz?

İnsanlar akıllı telefonların onları daha iyi, daha eğlenceli ve daha ‘anlık’ bir noktaya getireceğine fazlasıyla inanıyor. Ancak tıpkı Eddie gibi, ben de bulunduğum noktadan gayet memnunum. Artık çok daha fazla şeyin farkına varabiliyorum.

Bu durumun ne kadar süreceğini tabii ki bilemiyorum. Geçenlerde bir arkadaşın iPhone’u üzerinden bir sms gönderdim ve eski moda telefonuma kıyasla doğal olarak çok daha kolay geldi. Buna ek olarak alacağım yeni işlerden ötürü, kız arkadaşıma göre ‘düzgün bir telefona’ ihtiyacım var, o nedenle bana Noel hediyesi olarak yeni bir telefon almış. Hala kutusunda durduğunu belirtmek isterim; hediye paketini bile çıkartmadım.

Baktığınız zaman eski, siyah plastik parçama oldukça bağlandım. Bir akıllı telefon fiyatına bunlardan 65 tane satın alabilir, ömürlük bataryanın keyfini çıkarabilir ve kimsenin değiştirmeyeceği kulaklık girişlerine sahip olabilirim.

Evet evet, kulaklık girişleri bile var!

Fotoğraf: Andrew Crowley / Telegraph

Etiketler