GE Ventures Catalyst Executive Direktörü Erdoğan Çeşmeli ile Pazar Sohbeti

Hepinize merhaba, bugün DigitalTalks Pazar Sohbetleri’nde GE Ventures Catalyst Executive Direktörü Erdoğan Çeşmeli ile birlikteyiz.

Erdoğan Bey merhaba, iyi pazarlar dilerim. Sizi tanımayan okurlarımız için kısaca kendinizden ve GE’deki mevcut görevinizden bahsedebilir misiniz?

Herkese merhaba. Ozan bildiğin gibi, Bilkent EE’den sonra ABD’de Biyomedikal alanında doktoramı tamamlayıp, 18 yıl önce ABD’de GE’de çalışmaya basladım. Bu süre boyunca Ar-Ge’den tut da küresel ürün müdürlükleri ile devam edip Pazarlama ve Yatırım Genel Müdürlükleri görevlerinde bulundum. Bu arada, iş dilinde daha etkin olup fikirlerimle daha çok etki yaratabilmek için Chicago Üniversitesi’nde MBA yaptım. Coğrafya olarak; ABD, Fransa ve Türkiye’de çalışırken GE’nin sağlıktan enerjiye bütün alanları içinde yer alma fırsatım oldu. En son, GE Türkiye’de ekibimizle, stratejik yatırımlarından sorumlu olarak, İnovasyon Merkezimiz’i açma ve ürünlerimizde yerelleşmeyi hızlandırmayı başardık. Mart 2016 itibariyle de GE Ventures’in yeni kurulan Catalyst Bölümü’nde ‘Executive Director’ olarak Boston’da, görev yapmaya başladım.

Catalyst’teki amacımız, dünyayı değiştirecek icatları ve bunların mucitlerini saptayıp, onlarla işbirlikleri kurarak, bilimin hayatımıza geçişini “katalize” etmek. Başlangıçta, özellikle sağlık alanlarında odaklanıyoruz. Ayrıca “yatay” buluşlara da bakıyoruz, yani buluş birden fazla endüstriyi etkiliyor. İlkinde odak konularımız arasında Biyoeletronik Tıp ve Beyin Sağlığı gibi konular giriyor… İkincisinde suni zeka, sentetik biyoloji, genişletilmiş gerçek ve kuantum hesaplama gibi konular yer alıyor. İş toplantılarım ve iş çevrem, geleceğin Nobel Ödülü’ne aday bilim insanları ile bu konularda, hayalleri gerçeğe nasıl dönüştürebilirizi konuşarak geçiyor. Oldukça keyifli ve etkisi yüksek olabilecek konular.

GE dünyanın en köklü şirketlerinden. İçerisinde farklı iş alanlarını barındıran bir yapı. Köklü yapıların, startuplarla kurduğu ilişki sizce nasıl olmalı? GE bu konuya nasıl bakıyor? Sizin yorumlarınız nedir acaba?

Çok haklısın, GE 150 ülkede, 350.000 çalışanı ile, 125 yaşına basmış, enerji, sağlık, ulaşım konularında lider, dijital endüstriyel olarak da turunun ilk örneği olan lider bir şirket.

GE’nin girişim şirketleri ile işbirlikleri kendine özgü. Benzer köklü yapıların girişim şirketleriyle etkileşimleri ise tamamıyla o yapıların stratejisine bağlı olarak değerlendirilmeli. Bunun da değişik modelleri var.

Spektrumun bir ucunda, girişimcilerle iletişimi sadece “finansal yatırım” olarak gören, yani herhangi bir “yatırım bankacılığından” farkı olmayan modelleri görebiliyoruz.

Diğer bazı yaklaşımlarda ise, köklü büyük şirketler, daha stratejik yaklaşıp, kendi iş kollarında hızlı inovasyon “fidesi” ekmek için, girişimcilerle değişik projeler çerçevesinde bağlantı kuruyorlar. Bu bazen, büyük şirketin girişim şirketinin müşterisi olmasından tutun da, ortak müşterilerin sorununu beraber çözmeye kadar gidebiliyor.

Spektrumun diğer ucunda da büyük şirketlerin, sosyal sorumluluk projesi ve/veya çalışanlarına “girişimcilik” aşılamak amacını taşıyan modellerini görüyoruz. Bu modellerde para veya servisi el-değiştirmiyor.

Tabi her model için, girişim şirketlerinin endüstrileri ve “olgunluk” düzeyleri farklı olabiliyor. Finansal bir geri dönüş bekleniyorsa, şirketin olgun olması ve getirisi yüksek alanlarda olması daha olası. Amaç girişimcilik aşılamak ise endüstride çok seçici olmak zorunda değilsiniz.

GE’nin yaklaşımı, bahsettiklerimin hepsini kapsıyor. Hem Catalyst gibi erken aşamada, “girişimci bilim insanları” ile işbirliği yaparak ortak girişim şirketleri yaratıyor, hem GE dışındaki girişim şirketlerine stratejik amaçlı yatırımda bulunuyor, hem de GE dışında “sosyal etki” amaçlı girişimcilere eğitim ve koçluk şeklinde destek oluyor.

Büyük şirketler açısından yaklaşımın nasıl olması sorusuna gelince de yanıt, o şirketin stratejisinde saklı – biri diğerinden daha “doğru” değil. Şirketin stratejisi için ne doğru ise yanıt da o olmalı görüşündeyim. Ama şu bir gerçek ki, Türk şirketleri olarak eğer ihracatta başarılı olmak istiyorsak, ulus olarak gayrisafi milli hasılayı büyütmek istiyorsak, gencimize/yaşlımıza yeni iş alanları yaratmak istiyorsak, girişimcilik ile büyümek en doğru, en etkili ve en kalıcı seçenek. Bunun için de en iyi örnek biliyorsun ki ABD. Burada yapılan bir çalışmaya göre 1976 yılından beri net iş yatırımını sadece girişim şirketleri sağlamış. Dikkate alınmasında fayda olabilir.

Kariyerinizde Amerika, Fransa, Türkiye gibi ülkelerde; Orta Doğu ve Kuzey Afrika gibi bölgelerde yöneticilik tecrübeleriniz var. 1,5 yıla yakın bir süredir de Amerikada’sınız… Türkiye girişimcilik ekosistemi ile diğer ülkeleri kıyaslarsanız, temel farklılıklarımız nedir acaba? Bu noktada Türkiye’deki köklü şirketlere ve startuplara ne gibi önerilerde bulunmak istersiniz?

İşimin yanısıra, Boston’da olduğum için, dünyanın en büyük Hızlandırıcı Programı olan MassChallenge’de hakem ve mentor olarak değişik ülkelerden girişimcilerle görüşme şansı buluyorum. Ayrıca Boston çevresindeki Melek Yatırımcı ve kurumsal yatırımcılarla beraber çalışma olanağı bulduğum için mutlaka coğrafyalarla ilgili bir karşılaştırma konusu sohbetlerde geçiyor. Sonuç, coğrafyadan bağımsız olarak hem olumlu hem de olumsuz benzerlikler var. Örneğin, “kopyalama” oldukça sık gözlemleniyor, “İspanyol ya da Türk Facebook” yapmak gibi. Çin’de de bunu görüyoruz. Eğer ülke pazarınız, Çin gibi ABD gibi, kendine yeter büyüklükte değilse, böyle “kopya” fikirler çok da başarılı olmuyor. Ülkenin özelinde bir takım kanun ve davranış farklılıkları varsa tabii diğerlerine benzer şirketler olabilir. Ama küresel bazda başarılı olmayı arzulayan girişimcilerin daha geniş açıdan bakmaları onları uzun vadede daha başarılı kılacaktır. Bazı küçük ülkelerin belki de daha iyi girişimci çıkarması (eğer diğer faktörler yerindeyse), birazcık da bu zorunluluğu daha baştan bilmelerine ve daha küresel düşünmelerine atfedilebilir.

Bizim Türkiye özelimizde bakacak olursak, girişim şirketleriyle ilgili gözlemlerim şöyle:

  • Hedef alınan müşteri ihtiyacı “gerçek” ve “tanımlanabilir” olmalı. Eğer böyle bir ihtiyaç yoksa girişim şirketinin başarılı olma şansı çok düşüyor.
  • Önerilen çözüm var olan yaklaşımlara göre 10x iyi olmalı. Sadece yeni olması ya da yeni bir teknoloji kullanıyor olması, müşteri açısından sürdürülebilir bir tercih sebebi olmuyor. Baştan iyi başlasa da sonra sönüyor.
  • Bir başka sıkça gözardı edilen ve başarının bence en az yarısını belirleyen bakış açışı, ticari bir yaklaşımın olup olmaması: “Teknoloji/ürün o kadar iyi ki birileri mutlaka alır/satar” gibi bir varsayımla yola çıkmak. Örneğin Fransız Archos şirketi Apple’dan çok daha önce iPod benzeri bir ürün çıkarmış ancak bunu belki de bugün sadece şirket tarihçileri biliyor.
  • “İşin öyküsü”nü anlatabilmek de belki de en çok unutulan ya da Türkiye gibi diğer bazı Anglo-Sakson olmayan kültürler için en zor işlerden birisi. Seyirciniz ister müşteri, ister yatırımcı, ister yeni işe almak istediğiniz bir yetenek olsun, onları etkileyebilmenin en etkili yollarından birisi, gerçeklerle bezenmiş – yani IQ’su yüksek ve kalbe de hitap eden – yani EQ’su yüksek bir “asansör sunumunuzun” olması. Tabii ki burada İngilizce’yi çok iyi bilmenin de altını çizmek istiyorum. Çünkü dediğim gibi eğer sadece iç-pazara ve yatırımcıya hitap etmeyecekseniz, uluslararası bir dili konuşmak şart.
  • Son olarak da, neredeyse en önemli başarı faktörünün ekip olduğunu söylemeliyiz. Ekip hem yukarıda dört faktöre iyi başlayabilmeli hem de gerektiğinde yön değiştirebilmeli. Yön değiştirme bazen daha iyi bir probleme dönüşme ya da çözüme ayarlamadan tutun da, hangi pazara neden gibi sorularını da devamlı irdeleyen bir irade anlamına geliyor.

Türkiye’de ekosistemin geneline de bakacak olursak aklıma gelenler:

  • “Çıkış” seçenekleri, bu halka arzdan tutun da orta-büyük şirketlerin girişim şirketini satın alması, en önemli faktör. Böyle bir “çıkış pazarı” yoksa, girişim şirketinin yurtdışına gitmesinden başka bir şansı yok.
  • Kuluçka merkezleri ve girişim tecrübeli mentorler de katalizör olarak çok önemli. Eğer kuluçkaların doğru programları ve liderleri varsa, girişim şirketinin başarı şansını artırmada çok etken rol oynuyorlar.
  • Özellikle teknoloji şirketlerinin gelişiminden bahsediyorsak, derin ve yaygın AR-GE olması da çok çok önemli. Yoksa teknoloji dışı şirketleri ya da “kolay kopyalanabilecek” şirketleri görüyoruz. İkincisinde başarı düşük ve ayrıca başarılı olsa bile tek başına ülkenin ekonomik gücünü yükseltmeye yeterli değil. Kilo başına düşen fiyat üzerinden başka ülkelerle ihracat karşılaştırmasına baktığımızda bu konunun ne kadar önemli olduğunu anlayabiliyoruz.

Peki sizin işinizin dışında bu konu ile ilgili çalışmalarınız var mı? Örneğin ABD ile Türkiye hakkında neler yapıyorsunuz?

Boston ya da daha kapsamlı olarak New England’a bakacak olursak, bu bölge, ABD’de kişi başına düşen VC yatırımı dünyada en yüksek yeri – Silikon Vadisinden bile iyi. Toplam VC ve Girişimci parametrelerine baktığımızda Silikon Vadisi başı çekerken, New England ve New York ikinciliği paylaşıyor. Sektörüne göre de New England gene başı çekebiliyor. Örneğin sağlık konusunda Boston ve çevresi gene dünyada birinci. Herkesin bilmediği diğer iki güçlü alanı ise, enerji ve robot endüstrileri. Tabii bu öncülüğünde dünyaca başarılı üniversitelere sahip olması en önemli faktör. Harvard, MIT vs. birbirine 10-15 dakika uzaklıkta. Eyalette bu fırsatın farkında ve çok büyük destekçisi. O nedenle, Massachusetts, eyalet olarak, son 3 yıldır ABD’nin inovasyonda 1.si seçiliyor.

Bunun yanı sıra ABD ve New England sanılandan daha fazla göçmen girişimci ve yatırımcı profiline sahip. 2012 Kauffman Vakfi çalışmasına göre ABD’deki göçmenlerin girişimleri bütün ABD’deki girişimlerin %24.3’ü. Her 4 girişimden biri göçmen. Hatta göçmenler için VC fonları oluşturan ekosistem oyuncuları var.

Bu öngörü ile, 1,5 sene önce Boston’a taşınırken, Türkiye’deki ekosistemden arkadaşlar ile OKYAY diye bir platform oluşturmuştuk. OKYAY’ın açılımı ise Ortaklasa Kuluçka, Yatırım, Alıştırma ve Yerleştirme. Bu platformun amacı Türkiye’de ABD pazarına ve yatırımcılarına ulaşmak isteyen Türk Girişim Şirketleri’ne “imece” yoluyla yardımcı olabilmek.

OKYAY’i, değişik çalışma grupları içinde hayata geçiriyoruz. Bazılarımız pazar bilgisine odaklanırken, diğerleri yatırımcı ve mentor ağı oluşturmayla ilgileniyor. Türkiye’de ekosistemin öncüleri ile irtibat halinde kalarak OKYAY’ı biçimlendirmeye çalışıyoruz. Bunların arasında Girişimcilik Vakfı, TTGV, yatırımcılar, değişik üniversitelerin kuluçka programları ve Türkiye’deki yerli ve yabancı büyük şirketler var.  Tabii ki buraya geldiklerinde başarılı olacağına inandığımız 10-15 tane girişim şirketimizle de sürekli irtibat halindeyiz. Amacımız önce pilot denemeler yapıp, seçkin Türk Girişimcileri’ne ABD planları konusunda yardımcı olmak.

Yardımcı olabilmek için de Boston’dan başlamak üzere, ABD çapında (San Francisco, LA, Chicago, DC) tecrübeli Türk iş-insanlarıından oluşan bir “crosspreneurship” altyapısını oluşturduk. Aramızda, seri girişimcilerin yanı sıra, yatırımcı, akademisyen, ve üst düzey şirket yöneticileri yer alıyor.

Boston Konsolusumuz ve ABD Ticaret Elçiliğimiz de bize çok destek oluyorlar. Onların öncülüğünde hem buradaki Türk öğrenci arkadaşlar için hem de Türkiye’den gelen girişimci ya da KOBİler için paneller düzenliyoruz.

Önümüzdeki aylardan başlayarak çalışmalarımızı biraz daha hızlandırıp, profesyonel bir çatı altında sağlam adımlarla ilerlemeyi planlıyoruz. OKYAY “küçük olsun benim olsun” yerine, “büyük olsun bizim olsun” yaklaşımı ile herkese kapılarını açık tutuyor.

Erdoğan Bey değerli paylaşımlarınız için teşekkür ederim. Umarım İstanbul’a geldiğiniz bir dönemde sizi etkinliklerimizden birinde ağırlama fırsatımız olur. İyi pazarlar dilerim.

Ben teşekkür ederim. Çok mutlu olurum Ozan. Ben de sana ve tüm DigitalTalks okuyucularına iyi pazarlar dilerim.

Etiketler