
Yeni bir startup kuran birinin kişilik özelliklerini düşünün. Bu kişiyi nasıl tarif edersiniz? Büyük ihtimalle aklınıza ilk gelen kelimeler “genç”, “azimli” ve “inovatif” olacaktır. Bu kişiler aynı zamanda “hiçbir şey imkansız değildir” sözünü somutlaştıranlardır. İşte startup kültürünün sorunu da bu: insanların hayatlarını mahvetme kapasitesine sahip bir mit oluşturdu.
Binlerce İngiliz genci girişimciliğe atılmak üzere. UnLtd’nin verilerine göre genç nüfusun yarısından fazlası, kendi şirketini açma hevesi taşıyor ve bu ise yakın gelecekte gençler tarafından yönetilen şirketlerin eşi benzeri görülmemiş bir şekilde artmasına temel hazırlıyor. Hayallerinin peşinde koşan bu gençler, “içinde prezervatif bulunan anahtarlık” veya “Facebook’un aksine profilinize kimin baktığını görebildiğiniz bir sosyal medya sitesi” gibi devrimsel fikirlerle dolu.
Bahsettiğim bu kültür; herkese Mayfair restoranlarında varlıklı insanlarla aynı masayı paylaşmanın, esnek bir programa sahip olmanın ve (hırslı olduğunuz sürece) ünlü olarak kabul edilmenin en kolay yolunun startuplar olduğunu düşündürüyor. Beklenildiği üzere -bu kültürün bir diğer kurbanı olan- girişim sermayesi (venture capital) şirketleri de bu startupları paraya boğuyorlar, çünkü çoğuna göre bu genç girişimciler, ilginç ve tuhaf fikirlere finansman sağlayacak yatırımcılara dönüşüyor.
Ne yazık ki söylenenin aksine “müthiş bir fikir” ve yeterli finansman bulmak, bu işin tutması için yeterli olmuyor. Bu, şirketlerin tüketici taleplerine cevap verdiği geleneksel iş modellerinin aksine bir yaklaşım. Evet, birçok inovatif girişimcinin tüketicilere çığır açıcı ürünler sunduğu hikayeleri duyduk, ancak bu durumun Y kuşağının tüm girişimcileri için gerçek olacağını düşünmek bir hayli zor.
Bu kültürün gençlere zarar verip vermediğini tartışmak ise oldukça saçma. Bu yeni girişimciler, toplantı odalarında oturup ellerinde bir hesap makinesiyle şirketi ayakta tutmak için hesap yapmak veya ürünleri için derinlemesine pazar araştırmasında bulunmak istemiyorlar. “Kazanmak için önce harcamalısın” sözü, çoğu startup’ın doğrultusunu açıklıyor ve bu da insanları çok yanlış ve saçma bir düşünce olan bu tüketim eksikliğinin pazarlama yetersizliğinden kaynaklandığını düşünmeye itiyor. Fakat gerçekte, gereğinden fazla “gözden çıkarılan para” ve pazarlama ihtiyacı startupların başarısız olmasının başlıca nedenleri oluyor.
Gerçekte inovasyonun söz konusu olduğu durumlarda ise meyil, genellikle uzun süreli bir iş planı yapmaktansa şirketi yüklü bir miktar karşılığında daha büyük firmalara satmak yönünde oluyor. Üzerinde “seri girişimci/ serial entrepreneur” – projeden projeye atlayan- yazan kartvizitler bir norm haline geldi. Bir şirketi büyütmek ise olumlu yaklaşılan bir düşünce değil. Geçmişte büyüyen ve rekabetçi bir şirkete sahip olmak iyi girişimciliğin göstergesi sayılıyordu. Şimdi ise bunun tam aksine, şirketi büyük paralar karşılığında satmak asıl başarı haline geldi. Bu da startupları endüstriyelleştiren ve kısa vadeli kılan yeni bir tür girişimciliği ortaya çıkarıyor.
Genç kitlenin henüz hamken içine çekildiği bu yeni kültür, arzunun bolca parayla ödüllendirildiği ve iş hayatının geri plana atıldığı bir hikâye anlatıyor. Startupların başarısızlık oranı ise bu miti yalanlamaya yetecek kadar güçlü. İngiltere’de şirketlerin yarısı beş yılı bulamadan batıyor, Amerika Birleşik Devletleri’nde ise her dört startuptan üçü hiç kâr edemeden başarısızlığa uğruyor. Sırf bu veriler bile azmin ve finansmanın başarılı bir şirket kurmak için yeterli olmadığının bir kanıtı. Örneğin bir internet sitesi olan Digg’i ele alalım: bu şirketin de başladığında rakiplerine karşı ayakta durabileceğine dair inancı vardı ve yüksek rakamlarda finansman bulmasına rağmen yok fiyatına satıldı.
Aynı zamanda bu girişimlerin yok saydığı en önemli noktaladan biri de, etkili bir iş oluşturabilmek için olgunluğa ve uzmanlığa ihtiyaç olması. Bu beceriler ise girişimcilikle öğrenilebilecek şeyler değil. Gençler, Mark Zuckerberg’inki gibi hikâyelerden ilham alarak hiçbir tecrübeleri olmamasına rağmen okuldan mezun olup kendi firmalarını açmanın hayalini kuruyorlar ve bu da başarısız olma ihtimallerini oldukça arttırıyor.
Startupların şu anda gençler için çok havalı olduğu bir gerçek, ancak bilinmeli ki en başarılı girişimciler, kendi şirketlerini kurmadan önce endüstride 10 yıla yakın çalışarak tecrübe edinmiş olanlar oluyor.
Bu startup kültürünün oluşturduğu mit yakın zamanda kaybolacak gibi gözükmüyor. Mitin arkasındaki kuvvetli güç, umut dolu gençlere vizyon kazandırıyor. Şimdilik eskiden var olan ciddi girişimcilik ölmüş durumda ve yerini muhasebeye alerjik olan yeni bir tür girişimcilik almış bulunuyor.
Bu yazı Lukas Mikelionis tarafından yazılmış ve The Telegraph‘ta yayınlanmıştır. DigitalTalks Ekibi tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir.