
Deloitte Danışmanlık Şirket Ortağı ve İnsan Kaynakları Hizmetleri Lideri Cem Sezgin ile Egon Zehnder Partneri Murat Yeşildere’nin konuşmacı olarak katıldığı, moderasyonunu DigitalTalks’un kurucusu Ozan Tatar’ın gerçekleştirdiği, “Dönüşen Çalışma Kültürü & İşin Geleceği” başlıklı Albaraka Türk Dijital Kültür Sohbetleri 24 Ekim Perşembe günü Albaraka Türk Genel Müdürlüğü konferans salonunda gerçekleşti.
DigitalTalks olarak iletişim partneri olduğumuz bu değerli sohbetteki paylaşımlardan kimi bölümlerini sizlere aktarmak istiyoruz:
Cem Sezgin
– İşin geleceğini biz üç eksenden ele alıyoruz. Bir tanesi, yaptığımız işin kendisi: “Bundan sonra yaptığımız işi nerede ve nasıl yapacağız?” İkincisi, iş gücü: “Bu işi kimler yapacak?” Üçüncüsü de işin nerede yapıldığı, yani işyeri: “İşi nerede yapacağız?” Biz bunları tasarlıyoruz.
– Teknolojiyi konumlandırırken, insanın ve teknolojinin gelişimini eşgüdümlü olarak düşünmemeliyiz. Bundan 200 sene önce insanoğlunda var olmayan ama şu anda var olan iyi ya da kötü bir huy söyleyebilir misiniz? Ben çok araştırdım ve insanoğlunda eksilen veya artan bir huy göremedim. Hayatta değişen tek bir şey var: etik. Eskiden sorgulanmayan şeyler sorgulanıyor ya da eskiden sorgulanan şeyler artık sorgulanmıyor. İş dünyasını ve teknolojiyi dönüştüren şey etiğe nasıl baktığımız oluyor.
– Eskiden bile okuduğu mesleği yapan az kişi vardı ya da iş hayatında tekrar birçok şeyi öğrenmek gerekiyordu. Şu anda bu dediğim şey çok daha dramatik. Yeni trend şunu gösteriyor: bize teknik değil bireysel yetenekleri öğretmeleri lazım. Örneğin: yaratıcı olmak, sentez yapabilmek, eq, iq, sosyal zeka, politik zeka, problem çözebilmek vb. Okullar artık bu formasyonu vermeli. Şirketler de bunu desteklemeli. Eğitim dediğiniz artık bireysel bir deneyim. Eski kuşaklar için tasarlanan eğitim sistemi yeni kuşaklara hitap etmeyecek. Kişilere bir gelecek sunmayacak.
– Genç arkadaşlarımız artık öncelikle amaca ilişkin sorular soruyorlar: “Ben burada ne yapacağım?” İkinci sordukları soru da anlamla ilgili. Bu amacı gerçekleştirdiğimiz zaman nasıl bir anlam katacağız? O yüzden sosyal sorumluluk ve toplumla etkileşim bu kadar popülerleşti. Araştırmalarımıza göre insanlar çok çalışmaktan şikayet etmiyor. Yaptıkları işten daha fazla keyif alabilmek istiyor. Z kuşağı, X’e göre daha fazla teknolojiyle iç içe doğmuş olsa da Z kuşağında kaygının artığını görüyoruz. Teknolojiyle birlikte çalışmaktan kaygı duymuyorlar ama o dünyaya nasıl bir anlam katabileceklerine dair kaygıları var. Y ve Z kuşağı bu anlamı arıyorlar.
– Lider için unvan gerekmiyor. Tüm dizilerdeki ana tema liderliğin nasıl oluştuğu. Savaş zamanında farklı bir lider ortaya çıkıyor, kaynaklar tıkandığında farklı bir lider ortaya çıkıyor. Benim başarılı gördüğüm şirketlerde liderler, tepeden başkası adına düşünen liderler değil de dinleyen, anlamaya çalışan kişiler. Daha empatik ve daha kapsayıcı liderler.
– Liderlerde bir şeyi değiştirme şansım olsaydı, c-level’ın kendi arasındaki uyumu için bir şey yapardım. Bu iş bir orkestradır. CEO, genel müdür, yönetim kurulu başkanı orkestranın başındaki şeftir. Günün sonunda orkestra bir arada çalar. Şirketlerdeki en büyük sorunun, bu uyumla ilgili olduğunu düşünüyorum. Kendi alanında çok yetkin de olsa, iletişim ağını kuramayan insandan lider olabileceğini düşünmüyorum. Egolar, sınırlı bakış açıları şirketin ilerlemesini engelliyor.
– Dünyada bir şeylerin ileri veya geri gittiğini düşünmüyorum. Tarih tekerrürden ibaret gerçekten. Teknoloji çok fazla geliştiğinde bile günün sonunda bu bizim bir parçamız haline gelecek ve büyük resime baktığımızda bir şey değişmeyecek.
Murat Yeşildere
– Geçtiğimiz sene New York’ta katıldığım bir konferansta Ray Kurzweil’i dinledim. Salonda 30 yaşın altında kaç kişi olduğunu sordu ve “Size garanti veriyorum yüz yaşına kadar yaşayacaksınız.” dedi. Daha sonra 50 yaşın üzerinde kaç kişi olduğunu sordu ve 2023’ü yakaladıkları takdirde onların da 100 yaşına kadar yaşayacağını söyledi. Anlattığına göre, Singularity University şu anda 2023 odaklı olarak kan hücreleri büyüklüğündeki çipleri insan damarlarına yerleştirerek her türlü sağlık problemini çözebilecek bir teknolojinin üzerinde çalışıyor.
– Evet teknoloji çok gelişecek ama genel tahminlere göre dünyanın bir yarısı bu gelişmiş teknolojiden yararlanırken diğer yarısı hala içme suyunun mücadelesini veriyor olacak. Teknolojinin yanında kültür ve insan konusunu biraz daha konuşuyor olmamız lazım. Zengin ve fakirin çatışması ileride çok daha fazla olacak.
– Şu anda ilkokulda olan çocukların %65’i şu anda adını bile bilmediğimiz mesleklerde çalışacak. Peki çocukları neye göre eğiteceğiz, neye hazırlayacağız? Farklı becerileri, en önemlisi de öğrenme kapasitesini her yaştaki bireye kazandırmanın daha önemli olduğu bir dünyaya doğru gidiyoruz.
– Harvard Üniversite’si kurulduğunda onu bir anda dünyanın en önemli kurumlarından biri haline getiren şey neydi? Dünyada, Amerika’daki ulusal kütüphaneden sonra kurulan en büyük kütüphane Harvard Üniversitesi’ndeydi. Artık bu kütüphaneye telefonunuzdan ulaşabiliyorsunuz. Ama hala insanlar Harvard Üniversitesi’ne gidiyor çünkü insanlar artık bu araçlardan değil birbirlerinden bir şeyler öğrenmek zorundalar. En iyilerin olduğu yerde en iyileriyle etkileşimde olabiliyorsunuz. Üniversiteler artık öğrenmeyi öğreneceğiniz yerler olacak.
-Artık bilgiyi öğrenmek değil, kendini öğrenmeye çaba göstermek gerekiyor. Çünkü kendini öğrenen insanlar potansiyelini ve kapasitesini artırabilen insanlar oluyor. Burada dört nokta var. Birincisi merak. Bir konuya merakla yaklaşan insanlar bir noktadan sonra kendini merak ediyor. Ben neyi farklı yapabilirim? Neyi daha iyi yapabilirim? Bu sorular sorulduğunda ikinci unsur hayata geçiyor; insanlarla bağlantı kurmak. Öğrenme mekanizması da burada farklı bir boyuta dönüşüyor. En önemli unsur ise şu; aldığı geri bildirimler üzerinden öğretiyi yaratacak olan kişi bireyin kendisi. Üniversiteden aldıklarımızla yol haritası çizmek değil, kendi yol haritamızı kendimizin bulacağı bir dünyaya doğru gidiyoruz. Dördüncü nokta ise kararlı bir şekilde bu süreci bıkmadan usanmadan yürütmeye devam etmek. Öğretiyi yaratıp kararlı şekilde yola devam etmek gerekiyor.
– Aslında dijitalin dönüşümü değil liderliğin dönüşümünü konuşmamız lazım. Teknoloji bir alet aslında. Her gün yeni şeyler gelecek. Asıl önemli olan bunu kendi liderlik modelimizde kullanmayı becerebilecek miyiz?
– Maslow piramidinde yukarı çıktığımız doğru. İhtiyaçlar elde edildikçe piramidin yukarısına doğru ilerliyoruz ama bu süreçte piramidin altındaki şeyleri bozmaya başlıyorsunuz. Çok çalıştığınız için hasta olmaya başlıyorsunuz, spor yapmadığınız için sağlık problemleri yaşıyorsunuz, yediğinize dikkat etmiyorsunuz. Ve bu piramit çatırdamaya başlıyor ve geri dönüp nasıl düzeltebilirim diye bakıyorsunuz. O zaman da anlam arayışı noktasına geliyorsunuz. Artık piramidin alt kısmıyla ilgili problemleri tartışacağımız bir döneme doğru gidiyoruz.
– Stockholm’de şehrin en güzel yerlerinden birinde Vasa müzesi var. 17. yüzyıldaki kral o güne kadar yapılmış en büyük savaş gemisinin yapılmasını istiyor. Rekor sürede bu gemi yapılıyor. Stockholm limanında kutlamalarla bu gemi denize indiriliyor. İlk rüzgarda ters dönüyor ve 300 kişiyle birlikte gemi batıyor ve içindeki herkes ölüyor. Bu olay bizim coğrafyamızda olsa kral bu geminin yapımında yer alan herkesin kellesini isterdi. İsveç kralı ise batan geminin yapımında çalışan herkesi toplayıp şöyle diyor: “Şimdi daha iyisini yapın.” Kralın emriyle yeni gemi yapılıyor ve savaşı kazanıyorlar. Teknolojinin gelişmesiyle İsveç, yıllar sonra, batmış olan gemiyi su yüzeyine çıkarıyor ve Vasa Müzesin’de sergiliyor. Yani, İsveç tarihinin en büyük hayal kırıklığı, ülkenin en gözde mekanlarından birinde sergileniyor. İşte bu yüzleşmedir ve yüzleşebildiğiniz zaman büyürsünüz. Bu yüzleşmeyi gerçekleştirebildiğinizde lider oluyorsunuz.